Kriminolojide Biyolojinin Rolü: Suç ve Biyoloji

İnsanlığın gelişimi boyunca suç kavramı var olmuş ve modern toplumlar kurulduğunda dahi ortadan kalkmamıştır. Biyolojik bir canlı olan insan dünyasında, günümüzde kontrolsüz nüfus artışının yaşandığı, kültürel ya da ideolojik farklılıkların hızla arttığı ve toplumsal kontrolün zayıfladığı lokasyonlarda suç oranının yadsınamayacak derecede arttığı gözlemlenmektedir.

Toplum içerisinde artış gösteren suç oranı ile birlikte, yoğun bir suç araştırması dönemi başlamıştır. Bunun sebebi suçun nedenlerini anlamadan önüne geçilemeyeceği kanısıdır. Suçun kaynağını araştırmak adına birçok önemli bilim insanı çeşitli yaklaşımlarda bulunmuştur. Araştırmaların erken döneminde özellikle ön plana çıkan husus “biyolojik yaklaşımlar” olmuştur. 

Erken Dönem Biyolojik Temelli Yaklaşımlar

18.yüzyılda ortaya çıkan ve aslında bilimsellikten uzak bir yaklaşım olması nedeniyle günümüzde geçerliliği bulunmamaktadır. Pozitivist anlayışın etkisiyle birlikte suç hakkında oluşan erken dönem biyolojik teoriler, hapishanedeki suçluların fiziksel özellikleri ölçülerek oluşturuluyordu. Örneğin bireyin kafa yapısı ölçümü yapıldıktan sonra işlediği suça göre bir sınıflandırma (taksonomik olmayan, yapay sınıflandırma) yapılıyordu. Yani suçun kaynağı, bireyin özgür iradesi ile karar verdiği hareketler değil biyolojik özellikler “fenotip” olarak kabul ediliyordu.

Suçlu Doğmak

İtalyan Cesare Lombroso, fizyonomiden ilham alarak insan davranışlarının belli biyolojik nitelikler sebebiyle oluştuğunu belirtmiştir. Kendisine göre insanın temeline bakıldığında suçun miras olarak alındığını ve yeni doğmuş bebekten bile bahsediyorsak onun suçlu olarak doğduğunu iddia etmiştir. Aslında kulağa ne kadar saçma gelse de Lombroso, bu iddiayı kafasından kurarak ortaya atmamıştır. Charles Darwin’in doğal seleksiyon teorisi kendisini etkilemiştir ve o da doğal seleksiyonu kriminoloji bilimine uyarlamıştır. Lombroso; Darwin’in evrim süreci içerisinde canlıların biyolojik değişimler gösterdiğini, kompleks, gelişmiş canlıların oluştuğu düşüncelerinden ilham alarak modern suçluların ilksel atalarıyla aynı fiziksel özellikleri taşıdığını belirtmiştir.

“…kıvrık burun, geniş çene kemiği, güçlü köpek dişleri, uzun kollar, çıkıntılı elmacık kemikleri, çok fazla vücut tüyünün bulunması, girinti çıkıntıları tam olarak belli olmayan kıvrımlara sahip kulaklar ile farklı renklerdeki gözlere sahip olmak sayılabilir. Böylece bu tiplemeye uyan insanları tarih öncesi devirlerde olduğu varsayılan ilkel insanlara benzettiği ve bu nedenle de suça, özellikle de saldırganlık ve şiddet içeren suçları işlemeye müsait olduklarını düşündüğü görülmektedir.”

(Dolu 2012:156)

Daha sonraki dönemlerde kendisine gelen tepkilerden dolayı, sanıyorum ki dini tepkiler, suçun temelinde biyolojik etkilerle birlikte sosyal faktörlerin de etkili olduğunu belirtmiştir.

Çağdaş Biyolojik Yaklaşımlar

18. yüzyılda ortaya çıkan biyolojik yaklaşımlara kıyasla çağdaş biyolojik yaklaşımlar; suç kavramının karmaşık yapıda olduğunun ve yalnızca biyolojik faktörlerin yeterli bir açıklama yapamayacağını belirtmektedir. Eğer ki uygun biyolojik faktörler yine uygun toplumsal faktörlerle etkileşirse suç olgusunun gerçekleşme ihtimali vardır. Ayrıca burada fenotipik bir faktörden ziyade direkt gen üzerine yoğunlaşma söz konusudur. Genetik ve suç olgusu arasındaki bağlantıyı açıklamaya çalışan çağdaş yaklaşımlardan en ünlüsü süper erkek sendromudur. Bu sendroma sahip bireylerin kromozomları XY şeklinde değil, XYY şeklindedir. Fazladan bir erkek kromozomuna sahip olan bireyler, dışarıdan tamamen normal görünürler.

Teoriye göre; bu fazladan Y kromozomu bireyde fazladan testosteron üretimine neden olurken kişilerin daha agresif davranışlar sergilemelerine neden olmaktadır. Teoriyi baz olarak bir inceleme yazıldığında süper erkek sendromu olan bireylerin daha çok suça karıştığı söylenebilir ancak bu suçlar genelde mala karşı işlenen suçlardır. Ayrıca bu teoriyi destekleyen bir veri de akıl hastaneleri/ceza kurumlarındaki süper erkek sendromlu erkeklerin sayısının daha fazla olmasıdır. Antitez olarak sunulabilecek bir veri de şudur; toplumda süper erkek sendromu nadir rastlanır. Yani farazi konuşacak olursak toplumda suçlu sayısı 1000 ise bunlardan sadece bir tanesi süper erkek sendromuna sahip bireydir.

Tüm bu incelemelerin yanı sıra asıl önem arz eden kısım psikolojik analizlerdir. Ancak birden çok görüşün olması, sosyal-aile etkileri gibi nedenlerden dolayı oldukça fazla yaklaşım bulunmaktadır ki bu da başka bir yazının konusu olabilir.

Suç olgusunun birçok disiplin tarafından incelenmesi mümkündür ve aslında bilimsel olduğu sürece yapılan incelemeler kriminolojiye katkıda bulunacaktır.

İlk Yayımlanma Tarihi: 10 Ekim 2022
Güncellenme Tarihi: 12 Eylül 2023

Kaynakça
Kantarcıoğlu, Arzu. (2004). “Suç İşlemiş Erkek Ergenlerin Bağlanma Davranışları, Kişilik Boyutları Ve Kimlik Gelişimlerinin İncelenmesi”. Yüksek Lisans Tezi. Uludağ Üniversitesi.
Gökulu, Gökhan. (2019). “Suç Kuramları: Biyolojik Ve Psikolojik Yaklaşımlar: Eleştirel Bir Değerlendirme”. Turkish Studies – Social Sciences. 1471-1488.

+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Bu içeriği paylaşın

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top