Elektronik cihazları ve suyu genelde pek fazla yan yana görmeyiz. Gelişen teknolojiyle birlikte her ne kadar sıvıya dayanıklılık sertifikasına sahip ürünlerle karşılaşıyor olsak da, su elektronik sistemlere temas ettiğinde zarar vererek arızalanmalarına veya ömürlerinin kısa sürede dolmasına neden olabilir. Bütün bunlara rağmen, şu an dünyanın en büyük şirketi olan teknoloji devi Microsoft, bulut hizmetleri Azure’un veri merkezlerini okyanusun derinliklerine yerleştirmeye yönelik denemeler yapıyor. Peki bunun nedeni nedir ve okyanusta sucul ekosisteme zarar verir mi? Gelin elimizdeki bilgiler ışığında detayları inceleyelim.
Okyanus Tabanında Veri Merkezi Kurmak: Project Natick
Microsoft’un 2014 yılında “ThinkWeek” adlı etkinliğinde ilk kez ortaya çıkan bu fikir ile, veri merkezlerini su altına kurarak enerji tasarrufu sağlamak ve hızlı bulut hizmetleri sunmak amaçlanıyordu. Bu doğrultuda projenin ilk testi, 2018’de İskoçya’nın Orkney Adaları açıklarında, Pasifik Okyanusu’nda gerçekleştirildi. Takip eden iki yıl boyunca ekip üyeleri, veri merkezi sunucularının performansını ve güvenilirliğini test etti ve izledi.
Yapılan bu denemede tercih edilen konum soğuk iklimi ve tamamen güneş ve rüzgar enerjisiyle beslenen bir enerji şebekesiyle donatılmış olması nedeniyle mükemmel bir deney alanı olarak öne çıkıyordu. “Natick Northern Isles” adı verilen bu veri merkezinde 864 sunucuyla 27.6 petabayt depolama kapasitesi mevcuttu.
Neden Suyun Altına Yerleştiriliyor?
Veri merkezleri, içlerinde barındırdıkları yüksek miktardaki elektronik ekipmanın (sunucular, depolama birimleri, ağ cihazları vb.) sürekli olarak çalışmasıyla önemli miktarda ısı üretirler. Bu ısı, ekipmanın stabil çalışması için belirli sıcaklık aralıklarında tutulması gerektiğinden, veri merkezlerinin soğutulması gerekmektedir. Bu çalışmadaki okyanusun altında yerleştirilen veri merkezi ekipmanların suyun altında olmasından kaynaklı olarak devamlı serin ortamda tutuluyor olması sistemlerin soğutulması konusunda Microsoft’a bedava ve pratik bir çözüm sağlamış oluyor.
Bir diğer neden ise, bu kapalı ortam veri merkezi tanklarının oksijen yerine azotla doldurulmuş olması. Bu durum, ekipmanları korozyona (metal hasarı, oksidasyon, pas) karşı daha dirençli hâle getiriyor. Bu sayede cihazların kullanım ömrü karadaki versiyonlarına kıyasla kağıt üzerinde daha uzun oluyor.
Ayrıca, dünya nüfusunun %40’ından fazlası kıyılara yakın bölgelerdeki büyük şehirlerde yaşıyor. Şirket bu noktada insanlara daha yakın bir konuma yatırım yaparak sunucular ile internet kullanıcıları arasındaki gecikmeyi azaltacak ve daha hızlı bir erişim sağlayabilecek.
Bu gibi nedenlerin yanı sıra, deniz suyunun hareketinden elde edilen enerjinin toplanmasıyla üretilebilen bedava elektrik de bu projeye yatırım yapılmasına katkı sunan pozitif noktalardan biri.
Sualtı Veri Merkezleri Çevreye Zarar Verir mi?
Microsoft’un gözünden bakıldığında bu proje başlı başına çözüm odaklı ve fayda sağlayan bir yöntem olmasıyla güvenilir, pratik ve sürdürülebilir. Ancak tam da bu noktada cevaplanması gereken bazı sorular akla geliyor; bu tarz bir teknolojinin sucul ekosisteme herhangi bir zararı olabilir mi?
Microsoft, Natick Projesi’nin çevresel olarak denizde sadece birkaç inçlik mesafeyi etkilediğini söylüyor. New York Times, “dönen sürücülerin ve fanların çevredeki suda duyulup duyulmadığını belirlemek için akustik sensörler kullandıklarını, sistemin yanında yüzen karideslerin tıkırtılarının konteynerin yarattığı gürültüyü bastırdığını” belirtiyor. Peki Microsoft bunlardan binlercesini denize batırdığında ne olacak? Ve sonra diğer şirketler aynı şeyi yaptığında ne olacak? Ekosistem riski ciddi anlamda önemli sonuçlara gebe olabilir ve bu, okyanusa sızabilecek toksik maddeler veya ağır metaller gibi herhangi bir sorun olmadan da gerçekleşebilir. Ayrıca üretilen ısının yerel deniz yaşamına zarar verip vermeyeceği ya da değiştirip değiştirmeyeceği konusu da henüz netlik kazanmış değil ve muhtemelen önümüzdeki birkaç yıl içinde yanıt bulacak.
Sistemin Diğer Negatif Yanları
Hayatın üzücü bir gerçeği, donanımın her zaman arızalanmasıdır. Bu veri merkezlerinin de okyanus tabanına yerleştirileceklerinden yıllarca bakım gerektirmeyecek şekilde inşa edilmesi gerekmekte. Ne yazık ki bu, şu anda mümkün görünmüyor, özellikle de bir sızıntı meydana gelirse sunucuların kullanılamaz hale gelecek olmasını tahmin etmek zor değil. Ayrıca bir şey bozulduğunda, bileşenin onarılması için tesise gidecek personelin su tabanına gönderilmesi oldukça zorlayıcı bir süreç olacaktır. Proje yaygınlaşacak olursa yakın gelecekte bir veri merkezi personeli olmanın ön koşulu, tüplü dalış lisansına sahip olmak olacak gibi görünüyor.
Microsoft’un bu yenilikçi yaklaşımı, diğer şirketlerin bulut hizmetleriyle yeni bir rekabet ortamı yaratacak gibi görünüyor. Şirket ayrıca 2030 yılına kadar tamamen karbon negatif olma hedefine sahip ve bunu çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli bir adım olarak görüyor. Sizce bu tür bir çalışma mantıklı mı? Fikirlerinizi yorumlar bölümünde bizlerle paylaşmayı unutmayın.
Bu içerik de ilginizi çekebilir
Microsoft’un Okyanustaki Plastiklerden Ürettiği Mouse ile Tanışın